Türkiye’nin tarım sektörü ile Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasındaki farklılıkları ve potansiyel gelişmeleri değerlendirdiğim bir yazı kaleme almanın zamanı geldi. Tarım, yalnızca gıda güvenliği için değil, aynı zamanda ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma açısından da kritik bir sektördür. Bu yazıda, Türkiye ve AB ülkelerinin tarım uygulamalarını ve politikalarını karşılaştırarak 2020’li yıllara dair projeksiyonlar sunmak istiyorum. Bu kapsamda, her iki bölgedeki tarımsal verimlilik, politika destekleme mekanizmaları, iklim değişikliği etkileri ve eğitim gibi unsurları ele alacağım.

Tarım sektörü, Türkiye ve AB ülkelerinde hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük bir rol oynamaktadır. Türkiye, zengin tarım arazileri, çeşitli iklim koşulları ve genç nüfusu ile tarımsal üretim potansiyeli açısından önemli bir konumdadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2014 yılında tarım sektörü, ülkenin GSYH’sinin %8,5’ini oluşturuyordu. Bu oran, Türkiye’nin tarımda ne denli büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Öte yandan, Avrupa Birliği, dünya genelinde tarımsal üretimde önemli bir aktör konumundadır. 2015 yılı itibarıyla Avrupa Komisyonu’nun yayımladığı raporda, AB tarım sektörünün GSYH üzerindeki etkisi %1,6 olarak belirtilmiştir.

AB ülkeleri, tarımda uygulanan ortak politikalar sayesinde daha sistematik bir yaklaşım sergilemekte, bu da tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini artırmaktadır. Türkiye’nin ise tarım sektöründeki potansiyelini gerçekleştirmesi için çeşitli reformlara ve yatırımlara ihtiyacı vardır.

Türkiye’de tarım politikaları, genellikle devlet destekleri ve sübvansiyonlar aracılığıyla şekillenirken, AB ülkelerinde tarımın desteklenmesi daha çok ortak tarım politikası (CAP) çerçevesinde yürütülmektedir. Türkiye, 2006 yılında kabul edilen Tarım Strateji Belgesi ile tarımsal reformlara yönelmiştir. Bu belge, tarımsal üretimi artırmayı, gıda güvenliğini sağlamayı ve çiftçilerin yaşam standartlarını yükseltmeyi hedeflemektedir. AB’nin ortak tarım politikası ise, 2014-2020 dönemini kapsayan büyük bir bütçeye sahip olup, çiftçilere doğrudan gelir desteği sağlamakta ve çevresel sürdürülebilirlik konularında önemli kaynaklar sunmaktadır.

Avrupa Komisyonu’nun yıl yayımladığı “AB Tarım Politikası: Gelecek İçin İhtiyaçlar” raporu, AB’nin tarım sektöründe çevre dostu uygulamalara ve sürdürülebilirliğe yönelik büyük yatırımlar yaptığını göstermektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin de çevresel sürdürülebilirlik konusunda adımlar atması ve mevcut politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir.

Türkiye, tarımsal üretim açısından oldukça zengin bir ülke olmasına rağmen, verimlilik konusunda AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında geride kalmaktadır. Türkiye’de tarımsal verimlilik, Avrupa ortalamasının altında kalmaktadır. İçinde bulunduğumuz yıl yayınlanan bir rapora göre, Türkiye’nin buğday üretimindeki verimliliği, AB ortalaması olan 5,6 ton/hektar seviyesinin oldukça altında kalmaktadır. Bu durum, modern tarım tekniklerinin ve teknolojinin yetersiz kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

2020 yılı itibarıyla tarımsal üretimde dijitalleşme ve teknolojik yeniliklerin önemi giderek artacaktır. Türkiye’de tarımsal verimliliği artırmak için modern sulama sistemleri, akıllı tarım uygulamaları ve biyoteknoloji gibi konulara odaklanmak kritik hale gelmiştir. Tarım sektöründe veri analitiği ve IoT (Nesnelerin İnterneti) uygulamaları, üretim süreçlerini optimize etmek ve çiftçilerin daha bilinçli kararlar almasını sağlamak için gelecekte büyük bir potansiyele sahip  olacağa benzer.

İklim değişikliği, hem Türkiye hem de AB ülkeleri için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Tarımsal üretim üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinen iklim değişikliği, su kaynaklarının azalmasına ve tarım arazilerinin verimliliğinin düşmesine neden olabilir. 2014 yılında Avrupa Çevre Ajansı’nın yayımladığı rapora göre, iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkileri Avrupa’da giderek daha belirgin hale gelmektedir. Özellikle, sıcaklık artışı ve yağış düzenindeki değişiklikler, tarım ürünlerinin kalitesini ve miktarını doğrudan etkilemektedir.

Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede tarım sektöründe daha fazla sürdürülebilir uygulamalara yönelmelidir. 2020’li yıllara dair projeksiyonlar, Türkiye’nin tarımsal üretiminde iklim dostu uygulamaların benimsenmesi gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda, hem Türkiye’nin hem de AB ülkelerinin sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimsemesi, iklim değişikliği ile mücadelede kritik bir adım olacaktır.

Eğitim, tarım sektöründe kalifiye iş gücünün artırılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Türkiye’de tarım eğitimi genellikle ziraat fakülteleri aracılığıyla verilmekte olup, genç çiftçilerin desteklenmesi de önemlidir. Avrupa Birliği ülkelerinde ise tarım eğitimi daha kapsamlı bir şekilde ele alınmakta, çiftçilere çeşitli eğitim programları ve sertifikalar sunulmaktadır. 2020 yılı itibarıyla, Türkiye’nin tarım eğitimi ve araştırmalarına yönelik yatırımların artırılması gerektiği öngörülmektedir.

Tarımsal Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi, verimliliği artırmak ve sürdürülebilir uygulamaları teşvik etmek açısından kritik bir öneme sahiptir. Özellikle, yerli tohum geliştirme projeleri ve biyoteknolojik uygulamalar, Türkiye’nin tarımsal üretiminde rekabetçiliğini artıracak önemli unsurlar arasında yer alıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin tarım sektörü, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında önemli fırsatlar ve zorluklarla doludur. 2020’li yıllara dair projeksiyonlar, Türkiye’nin tarım politikalarının ve uygulamalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir. Tarımsal üretimde verimliliğin artırılması, iklim değişikliği ile mücadele, eğitim ve Ar-Ge yatırımlarının artırılması gibi konular, Türkiye’nin tarım sektöründe daha rekabetçi olabilmesi için kritik öneme sahiptir.

Türkiye’nin tarım sektöründeki potansiyelini gerçekleştirmesi için hem yerel hem de uluslararası iş birliklerine yönelmesi gerekmektedir. Hem Türkiye hem de AB ülkeleri için sürdürülebilir bir tarım geleceği inşa etmek, tüm paydaşların ortak hedefi olmalıdır. Gelecekte, bu hedeflere ulaşmak için gerekli adımların atılması, hem ekonomik hem de sosyal açıdan önemli bir kazanım sağlayacaktır.

Ekim 2015

Leave A Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir